Nakşebendi Tarikatı
Bismillahirrahmanirrahim
Meded yâ seyyidi… yâ sahibe’l vakit!
Cenâb-ı Hak kapı açarken anahtar istemez. Sen anahtarla açmaya muhtaçsın, ama O anahtarsız açar. Evliya-i kiram. Onlar ’hay’ sıfat sahipleridir. Onlar infakı yani vermeyi, ikramı severler. Onların emirlerini yürütenlere ve onların vasiyetini tutanlara onlardan ikram gelir. Biz de onlardan bir ihsan olarak bu itikad üzere, “Tarikatun assohbe ve hayru fi’c- cemiyye“ diye buyurmuş olan Şah-ı Nakşibend hazretlerinin emrine ittiba ediyoruz. Rahmet nasıl ekine hayat bahşederse, sohbet esnasında rahmet iner. O; gayb âleminden inen rahmettir. Bir gün Hz. Âişe (r.a.) annemiz pencereden dışarıya bakınca gökyüzünden yağmur damlalarının sıkça düştüğünü görmüstü. Bu sırada Peygamber Efendimiz (s.a.v.s.), hane-i saâdete döndü ve kendisine sordu: “Çok yağmur yağıyor, acaba ıslandınız mi?“ “Yâ Âişe, yağmur yağdığında üzerinde ne vardı?“ “Yâ Resûllallah, mübarek başınızın üzerine koyduğunuz ridâyı (atkı) koymuştum.“ Hz. Âişe Peygamber Efendimiz’in örtüsünü başına koyduğunda, dışarıda yağmur yağıyormuş gibi gördü, Peygamber Efendimiz, “O; zâhirde olan yağmur değildir, gaybdan inen rahmettir“ buyurdu. Zahirde olanı herkes görür de mâneviyatta olanı herkes göremez. Peygamber Efendimiz’den ne haber geldiyse inandık; görelim veya görmeyelim inanmışız. Sohbet meclisi nedir?
Sohbet meclisine rahmet iner, onun için sohbet meclisi kutlu bir meclistir. Burada hesaba gelmeyen faydalar, hikmetler vardır. En azından buraya inen rahmetler: Seni temize çıkarır ve zulmetten kalbini arıtır. Aklında bir ağırlık varsa onu alır, götürür. Vücudunda bir atâlet geldiyse ve hareketlerin yavaşladıysa insana hareketlilik gelir. Dardaysa genişlik olur, karanlıktaysa aydınlığa çıkmış olur. Hâsılı bir kimse mecliste hazır oldu mu böyle faydalar vardır, o meclisin bu kadar bereketi vardır. İki davar bağlayacak kadar zamanda iki müminin oturup sohbet etmesi, yalnız başına oturup bunca nâfileye çalışmaktan ziyade, onlara daha çok mânevi mertebeler kazandırır. Sohbette muhakkak mânevi mertebeler bulunur, bunu mümin terakki eder. Şimdiki zamanda sohbete ehil olanlar azalmış, ehil olanlar bulunmadığı için herkes meclisi ilahilerle, kasidelerle kapatıp bitiriyor. Evet, ilâhide fazilet vardır, kaside söylemekte şüphesiz fayda vardır ve rahmet iner, lâkin insanı harekete geçirecek bir feyiz illâ sohbetten alınır. Sohbet iki çeşittir: Hakiki sohbet.
İnsanların yaptığı ordan burdan konuşulan sohbet. Her iki mecliste hazır olanların sıfatları neyse, inen feyiz ona göredir. Şah-ı Nakşibend hazretlerinin sohbet meclisinde hazir olan kimse sâir tarikatların meclisinde hazır olan gibi değildir. Çünkü Nakşi tarikatında kuvvet en üstündür. Ona göre hazır olan kimselere feyiz kuvveti iner. Feyiz kuvveti nedir?
Kimi insan az feyiz alır, kimi çok alır. Benzin istasyonuna giden her araba aynı benzini almaz. Bir varil alanda var 100 galon alan da var, belki iki varil kenara koyup yükleyen de var. Kuvvet, yapacağı hizmete, erişeceği mertebeye göre verilir. Dümdüz ovada giden adama verilen başkadır, gökyüzüne fırlamak isteyen kimseye verilen kuvvet ve takviye başkadır. Buna bir misal verelim: 40 beygir gücü kuvvetindeki bir motor seni ve içindeki beş kişiyi yeryüzünde koşturur, ama gökyüzünde uçuramaz. Çünkü 40 beygir gücü bir motor arabayı havalandıramaz. Tayyarelerde onun motor kuvvetini gösteren mecmualar var, içlerinde 70.000 beygir kuvvetinde olan var; kuvvete bak sen! Bu kuvveti motora koyacaksın ki seni havalandırsın. - Nakşibendiler’in feyzi başkadır. - Kadiri tarikatının feyzi başkadır. - Mevleviler’in, Şâzeliler’in, - Fincâniler’in, Çiştiler’in, Rufailer’in. … ve sâir kırk bir tarikatın her birinin feyizleri başkadır. Kendilerine bağlanmış olan kimseleri, herkesin kendi makamına göre hareket ettirir. Kırk tarikatın son makamı Cebrâil’ın durduğu sidretü’l-müntehâ makamıdır. Nakşibendiler’in ise Cibril’in durduğu makamdan ileriye doğrudur. Onun için oraya doğru olan kuvvet başka, kırk tarikatın motorlarının kuvveti başkadır. Nakşi şeyhinin vereceği sohbetin öteki şeyhlerin vereceği sohbetten kuvvetli olması muhakkaktır. Yine Nakşibendilerin içerisinde de, Nakşi tarikatlarından mezun olan ve izinli olan şeyhlerin de mertebelerine göre feyiz gelir. Altın silsile dediğimiz ana kolda ilerleyen kuvvet başkadır. Misal olarak. Dini büyük bir ırmak hesap et; akıyor. Sağdan ve soldan arklar ayrılmakta. Ana koldan yürüyen Nakşi şeyhlerinin kuvveti başkadır. Sağ ve soldan kapakları açıp da kendi tarlasını sulayan kollar başkadır, ana kola yetişemez. Şeyhimiz sultanü’l-evliya (Allah sırrıni takdis etsin) demiştir ki: “Siz şükrediniz ki, Allah size Nakşibendiliği takdir etti, meşâyih-i izamın son halkasına yetiştiniz ve ona bağlandınız. Onun kuvveti geçmişlerinden artıktır, vereceği de geçmiş meşâyihlerin vereceğinden daha fazladır.“ Aylığı 5 milyon olan bir adamın çocuğuna vereceği belki 5000 veya 20.000 liradır. Aylığı 1 milyar olan adam çocuğuna milyon da verse korkmaz, zira 1000 kere milyon alıyor. Çünkü almış olduğu kuvvetin vericiliği vardır. Biz Allah’a şükretmeliyiz ki; Şeyhimiz sultanü’l-evliyadır ve Nakşibendi silsilesinin son halkasıdır. Feyiz ondan geliyor. Allah’a yakınlık o feyzin bize yetişmesiyle olur. İlâhi feyzin gelmesi kolay değildir. Şimdiki zamanlarda ilâhi feyiz enderdir, çok az bulunur. Meclislerde sefa kalmamış. Güzel sesli hâfızlarların okudukları ilahilerle insanları bir parça harekete getirmek istiyorlar. O da tıp tıp tıp gibi… gidiyor. Kıyas edilemez. Meclisleri ilim meclisi olmayan tarikatların müridleri veya onlara mensup olan kimseler zayıf kalır, bazen ekin gibi biraz büyür ve durur, bazıları başağa varır… Hakiki izni olan Nakşi şeyhleri bir taneyi ektiğinde yedi başak vermiş, her bir başakta 100 tane olmuş. Bir taneden 700 tane olmuş. Bu kuvvet şimdi Nakşibendiler’dedir. Sâhibüz-zaman Mehdi (a.s.) zamanında bütün tarikatlar durur, toplanır ve Nakşibendilerin izinden yürümeye başlar. Allah o günlere yetiştirsin. Beklenen gelir demişler. Efendimiz’in valideleri, “Her yaşayan ölür, her yeni eskir“ demiş. - Ölüm beklenmektedir, er geç gelecektir. - Âhiret beklenmektedir, elbet gelecektir. - Kıyamet gözlenmekte ve beklenmektedir. - Yeni ne giymiş olursan ol her yeni eskiyecektir. - Her canlı ölecektir. - Her beklenen gelecektir. Bu değişmeyen kanundur; beklenen gelecektir. İlk beklenen ölümdür, herkese er veya geç gelecektir, lâkin mühim olan “Haydi gel, dünyadaki vaden tamam oldu!“ dediklerinde, “Hazırım“ diyebilmektir. Hazırlıksız yola çıkmayasın. Allah bize huzur ile olan ibadeti müyesser kılsın. Huzur ile olan ibadette, - Sefa vardır. - Ferah vardır. - Kuvvet vardır. - Zevk ve neşe vardır. Huzursuz ibadet ise; yemeye içmeye iştahı olmayan adama boyuna yemek yedirmeye benzer. Yahu ye! Bu balli börektir, sütlaçtır, baklavadır ye!“ Yiyemiyor, yiyene yedirt sen onu! Sen âhirete ait olandan yemeye bak. Dünyada abdesthaneye dökeceğine bakma, âhirete götüreceğine bak. Huzurlu hayat ibadetle geçen hayattır. Huzursuz hayat ibadetsiz hayattır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.s.) müminler için, “Ölümü temenni etmeyin“ diyor, çünkü yaşayan insanın yaptığı hizmet öldükten sonra devam etmze. Gerçi sâlih amellerden yazılır, lâkin kişinin dünyada kendisinin yaptığına, kabre dışarıdan gelen yetişmez. - Uyanık ol! - Huzurlu ibadet yap! Allah seni burada da âhirette de gözetsin, Peygamber Efendimiz’in komşuluğuna tayin olasın.